YETİMİSTAN

            “Savaşı kim başlatırsa başlatsın, kim kazanırsa kazansın, kaybedenler her zaman masum ve mazlum kadınlar çocuklardır.”

Arap Baharı süreci başladığında 30 yıllık Hüsnü Mübarek iktidarının devrilmesi sadece Mısır’ı değil, diktatörlerce yönetilen ülkelerin insanlarını da etkilemişti. Bahreyn, Libya, Fas gibi ülkelerde değişiklikler olmuş, Libya’daki Bahar Kaddafi’nin katledilmesine kadar gitmişti.   Bu süreçten Baas rejiminin baskısı altındaki Suriye’nin etkilenmemesi düşünülemezdi.

Suriye’de Dera şehrinde iki bayan doktor telefonla konuşurken; “Hüsnü Mübarek düşmüş, darısı bizim başımıza…” şeklinde niyetlerini dile getirdiler.

DUVAR

Duvar, katil duvar, yolumu biçtin!
Kanla dolu sünger… Beynimi içtin!

Suriye’de  El Muhaberat (Suriye Gizli Örgütü)  ülkede ki bütün telefon konuşmalarını dinliyordu ve iki kadın doktorun konuşmaları da dinlemeye takıldı. Doktorlar tutuklanıp ceza olarak kafaları dazlak yapıldı(2010 yılının sonları).

Kadınların akrabalarından 14 yaşındaki Muaviye Syasneh ve onun akranı üç arkadaşı duvarlara “Halk düzenin yıkılmasını istiyor” yazdılar.

İspiyonun zirvede olduğu bir ülkede bu çocukların istihbarata şikâyet edilmemesi düşünülemezdi. Şöyle oluyordu: Bir kişi suç işledi ise bu suçu en yakınındaki bildiriyordu. Aksi halde kişi yakalandığında sadece kendisi değil en yakın akrabaları da cezalandırılıyordu ki bu cezalar, sorgulanamıyor, araştırılamıyordu.

Muaviye ve arkadaşlarının okudukları okulun müdürü de doğal olarak(!) koşa koşa çocukları şikâyete gitti. Çocuklar içeri alındı işkence edilmeye başladılar. Normalde tutuklananlar için aileler gidip halleri nicedir soramazlar Esed’in ülkesinde. Buna rağmen çocuk oldukları için De’ra (Suriye’nin güney batısında Ürdün sınırında bir şehir.)’ daki aşiret reisleri ve çocukların babaları istihbarat sorumlusuna gidip, çocukların bırakılmasını istediler.

Böyle bir hale alışkın olmayan istihbarat sorumlusu bölgenin lideri konumundaki bu insanlara ağır hakaretler ederek; “Bu çocuklarınızı unutun. Eve gidip yeni çocuklar yapın. Eğer siz yapamazsanız, eşlerinizi bize gönderin, sizin yerinize biz çocuk yaparız”. Dedi.  Bunun üzerine bölge halkı hem çocukların bırakılmamasını protesto etmek için hem de aşiret reislerine yapılan hakareti protesto için sokağa döküldüler.

De’ra da yapısal olarak özel bir bölge; yaşayanların büyük çoğunluğu Seyyidi Ehl-Beyt torunlarındandır. Şebbiha’lar olaylara müdahale ettiler. İlk ölümlü müdahale Cuma namazından çıkanlar üzerine açılan ateşle oldu. Cenazeler defin edilirken bu kez bir çocuk katledildi. Hastaneye kaldırılan yaralılar tutuklandığı için insanlar Ömer Camiini hastaneye çevirdi. 23 Mart 2011’de Ömer Camisine yapılan baskında biri doktor 7 kişi öldürüldü.

De’ra şehrinde insanlar öldükçe isyan önce bütün şehre yayıldı. İlk başlarda birkaç bin kişi gösterilere çıkarken, kısa bir zaman içinde on binlerce De’ralı sokakları doldurmaya başladı. İsyan dalgası Şam, Lazkiye, Humus, Banyas, Hama, Kamışlı ve Halep’e doğru genişledi.

Muaviye Syasneh El Cezire televizyonunda yayınlanan bir belgeselde şunları söyledi: “O zaman tek amacımız biraz eğlenmekti. Ama tutuklandık. Ve çok ağır işkence gördük. Serbest bırakıldığımız zaman bizim için yapılan gösteriler hoşumuza gitti” diyen Muaviye sözlerine şöyle devam ediyor “Ama olayların bu noktaya gelmesini kimse istemezdi. Savaşta babamı kaybettim. Ayağımdan vuruldum. Hayallerim vardı. Üniversite okumak istiyordum. Ama hiçbir zaman sivil halka bunların yapılacağını düşünmemiştim. O zaman kimse olayların bu noktaya geleceğini hesap edemedi. Eğer tüm bunların olacağını bilseydim o duvara yazıları yazmazdım.” (Kaynak:Sabah Selçuk Eren 19.2.2017)

Bugün 12 senedir süren savaş neticesinde 1.5 Milyona yakın sivil insan öldü. 12 Milyon insan muhacir oldu. Yetim kalan çocukların sayısı milyonlara ulaştı. Organ mafyasının eline düşen çocuk sayısı bilinmiyor. Avrupa sınırlarında 12 Bin çocuk kayıp. Terör örgütlerinin ele geçirdiği ve tam bir savaş makinası olarak yetiştirilen çocukların sayısı belli değil.

Bomba, kurşun ya da patlamalardan kurtulan çocuklar önlenebilir hastalıkları tedavi edilemediği için sessizce hayatını kaybetti. Kuşatma altında yaşayan 280 bin, erişimin zor olduğu bölgelerde ise 2.8 milyon çocuğun insani yardıma erişimi bulunmuyor. Okulların üçte birinin yıkıldığı, barınak ya da askeri amaçlarla kullanıldığı Suriye’de 2 milyon çocuk okula gidemiyor. 6 milyon çocuk insani yardımlarla yaşıyor. 2 milyondan fazla çocuk ise Türkiye, Lübnan, Ürdün, Mısır ve Irak’ta mülteci konumunda. Suriye’de savaşın başladığı 2011 yılından bu yana 20 binden fazla çocuk ise hayatını kaybetti.

ÇOCUKLAR-YETİMLER

            Sadece Bilad-ı Şam’ın çocuklarının başına gelenlerin bir kısmı bunlar. Filistin topraklarını terk eden muhacir kardeşlerimiz Ürdün başta Lübnan ve komşu ülkelerde üçüncü dördüncü nesil olarak kamplarda direnmeye çalışıyorlar. Kuran’ı Kerimde adı geçen Sebe Hükümdarı Belkıs’ın Ülkesi Yemen’de yıllardır devam eden akıl almaz savaş kadınları ve çocukları perişan etmeye devam ediyor. İnsanlığın uğramadığı Burma Hükümetinin zulmünden kaçan Arıkanlı çocukların dramı başka boyutlarda. Bangladeş sınırına ulaşabilen çocuklar kamplarda hayata tutunmaya çalışıyorlar. İlk gelenler delikanlı oldular. Kamplarda yeni doğan çocukları hiçte kolay bir hayat beklemiyor.

Kara kıtanın; Erkekleri katledip kadın ve çocukları sağ ama çaresiz bırakan savaş stratejilerinden kaynaklanan beyaz adamın emperyalist düşlerinin sonucu yok olan kadın ve çocukların dramı gözlere dahi görünmese de varlıkları ile vicdanlarda yara olarak kanamaya devam ediyor.

Medeni Batının çatırdayan aile yapısından dolayı babasız doğan çocuklarının durumu, ekonomik olarak güçlü manevi olarak dibe çökmüş toplumların gizlenmeye çalışılan bir gerçeği olarak ayna gibi ortalıkta sırıtıyor. Amerika Kıtasının dünyanın gözlerinden saklanan çocuk suiistimalleri gün yüzüne çıkıyor. Kiliselerin bahçelerinden çıkarılan çocuk cesetleri korkunç olayların ölü tanıkları olarak gün be gün basına sızıyor.

Uzakdoğu’nun sınır tanımaz fuhuş bataklılarında yok olan çocukların durumu ise akıl alır gibi değil. Merhametli hiçbir vicdanın kabul edemeyeceği bunca zulme sessiz kalıyor olmak, bunların yok olduğu anlamını taşımıyor. Cılız sesler ile duyurmaya çalıştığımız bu hak ihlalleri için daha gür seda ile haykırmak, mücadele etmenin gereğini merhametli bütün yüreklere kazımak gerekiyor. Sürekli gündemde tutarak, şeytani kötülüklerin rahatça kol gezdiği dünyada iyilikleri arttırmak mecburiyetimiz var. Aksi halde karşımızda bulunan şeytani akıl bütün insanlığa karşı acımasız planları ile kan ve gözyaşı dökmeye devam edecek.

Her ne kadar varlığına karşı önyargılı yaklaşıyor olsak ta; Birleşmiş Milletlerin zaman zaman savaşlar ve insanlar hakkında yaptığı istatiksel raporlar gerçeği tam olarak göstermese de bizlere fikir veriyorlar. Şöyle ki; BM’e  göre dünya üzerinde 200 Milyon Yetim var. Bu sayıya rakam vermek istemeyen 52 ülke de eklenince 400 Milyon yetim çocuk olacağı tahmin ediliyor. Yani yetimlerden oluşan bir Yetimistan ülkesi kurulacak olsa Dünya’nın en büyük üçüncü ülkesi oluyor.

Özellikle Afganistan, Çeçenistan ve Bosna savaşları İslam Dünyası için çok zorlu sınavlar oldu. Ortaya tarifi imkânsız acılar, çok ağır kayıplar çıktı. Ümmetin mazlumları katledildi. Kadınları tecavüze uğradı, köle edildi, satıldı. Çocukları ülkelerinden kaçırılarak birer savaş makinası gibi yetiştirilerek bir dönem sonra kendi öz vatanlarına savaşmak için gönderildi.

Bu acı tecrübeler bize dünyadaki yetimlerin ve çocukların istismar edilmelerini önlemek için, savaş baronlarına, organ-fuhuş-uyuşturucu- mafyalarına ve terör örgütlerine karşı tehdit ve tehlikelere rağmen harekete geçmek mecburiyetinde olduğumuz gerçeğini öğretti. Aksi halde yaşananların ülkemizin ve insanımızın başına gelmesi kaçınılmaz olacaktı. Kötülük endüstrisini kuran şeytani zeka ile mücadele edebilmenin en güzel yolu; Yeryüzünde iyiliği çoğaltmak, habersiz insanları haberdar etmek ve birlik içerisinde olmak idi. Bu sebeple kadim medeniyetimizde olduğu gibi vakıf ve dernekler, sivil toplum kuruluşları kurarak, yardım ve dayanışma içerisinde olmaktı.

Son 30 yılımızda ülkemizden Yeryüzünün mazlumlarına ulaşan yardım kuruluşları ile Mazlum Coğrafyaların çehrelerinin değişmesine vesile olan öncü ağabeylerimizin ve hali hazırda iyilik yolcusu olan yarenlerimizin çalışmaları çok anlam taşımaktadır.

Deniz Kestanesi hikâyesinde olduğu gibi; “Çocuk yerden bir denizkestanesi aldı ve denize fırlattı ve dedi ki: Bunun için fark etti.” Örneğine benzer şekilde tek tek çocuklarımıza yetimlerimize ulaşma çabaları gün geçtikçe gücünü hissettirerek artıyor.

Siyahareketi Derneği olarak önümüzde güzel örnekler sergileyen vakıflarımızı ve yardım kuruluşlarımızın açtıkları iyilik yolunda “önce insan önce iyilik” diyerek, “Bugün Bir İyilik Yap” felsefesi ile çıktığımız yolculuğumuza devam ediyoruz.

Erdem BEYAZIT Ağabeyimizin söylediği gibi

Altımızda kayan bu ölü şehri durdursana
Ey gücü toprak kadar eski
Ey gücü yer kadar ağır çocuk

Büyüyen elimin üstüne koy elini
Sana bir yürek vuruşu gibi belirli
Gelen zamanı haber veriyorum.

Her iyi insan elinde, elinin dokunuşunda gelecek zamana uzanan umut muştuları vardır.

Geleceği daha çok umutlarla doldurabilmek için daha çok iyilik yapmalı ve daha çoğalmalıyız.

Sorumuza cevap verelim: Çocuklar Ülkesi Neresi?

El cevap: İyi insanların merhametli yürekleri ve şefkat elleridir.

 

Ersan SALİHOĞLU